top of page

Açlık Mücadelesinden Nobel Ödülüne Giden Yol: Knut Hamsun

Güncelleme tarihi: 6 Mar 2022


Norveç Edebiyatı'nın tanınan yüzü Knut Hamsun'un kaleme aldığı ve kendisini Nobel'e götüren "Açlık" kitabı son zamanlarda okuduğum en etkileyici kitap oldu. Roman, psikolojik sürükleyici edebiyatın ilk örneklerinden kabul edilerek dünya klasikleri arasında yerini almaktadır.

İnzivamın olanca tadını en iyi böyle çıkarıyordum. Gönlümde tek bulut yoktu, tek rahatsızlık duygusu, düşüncelerimin eriştiği ölçüde, gerçekleşmemiş tek arzu ya da heves yoktu. Gözlerim açık yatıyor, benliğimden sıyrılmış halde kendimden uzaklarda olmanın sefasını sürüyordum.
Hayallerime işleyen, kuvvetlerimi darmadağın eden ufak tefek, manasız tesadüflerin, sefil teferruatın baskınına uğramaksızın, bir başıma, ne bir park kanepesinde oturabiliyor, ne de bir tarafa gidebiliyordum. Yanımdan geçen bir köpek, bir beyin yakasına takılı sarı bir gül, düşüncelerimdeki ahengi bozuyor, beni uzun zaman meşgul ediyordu. Neyim eksikti benim? Tanrı beni mi göstermişti? Neden bir başkasını değil de beni?
İsteğimi bir türlü dilimin ucuna getiremiyordum. Bu adamın dostça davranışı sınırsız gibiydi ve ben bu davranışa saygılı olmak istiyordum. Açlıktan ölmeyi yeğlerdim ve dışarı çıktım.

Son zamanlarda okuduğum en etkileyici kitaplardandır “Açlık”. Kitabın konusu Andreas adında yoksul, gururlu, sürekli vicdanı ile kendisini sorgulayan, çoğu zaman paçavra denilebilecek kıyafetlerle gezen, yoksulluğun ağır şartlarında yazı yazmak için ekmek yerine mum alan, delilik sınırında yaşayan bir karakterdir.

Andreas'ın duygu hali anlık değişebiliyor: Bir bakıyorsunuz aşırı kendine güvenen, mutlu; bir bakıyorsunuz mutsuz, umutsuz bir hissiyatla karşınıza çıkıyor.

Açlık duygusu öyle bir anlatılıyor ki kitabı okurken Andreasla birlikte açlığı yaşıyorsunuz. Açlığın insan psikolojisindeki etkilerini çok iyi gösteren bir kitap diyebilirim. Karakterimiz açlık duygusuyla şu şekilde mücadele etmektedir: Parmaklarını ısırıp kanıyla midesini yatıştırmaya, talaş emerek açlığını zihninden uzak tutmaya, yeleğinin düğmelerini satarak ekmek almaya çalışarak mücadele eder.

Andreas’ın karakterinde ve yaşadıklarından yola çıkarak bir insanın kendisiyle olan barışıklığının ve insani şartların çok altında bile olsanız yaşamda sizi ayakta tutan ilkeler ve hayallerin ne kadar önemli olduğunu görüyorsunuz. Ve medeniyet! denilen canavarın eşitsizlik ve adaletsizlik üzerine inşa edildiğini bu kitabın satırlarını okudukça anlıyorsunuz. İşte bu mesajı almak bile kitabın birkaç kez okunması için yeterli sebeptir.


Yazarın İkinci Dünya Savaşı’nda Nazileri destekleyici tutumundan dolayı itibarı zedelenir. Savaştan sonra Norveç halkı tarafından kendisine yönelik yapılan zarif protesto ruhunda derin yaralar açar ve bu acıyla hayata veda eder. Ali Lidar bu protestoyu şu şekilde anlatmaktadır: “Bir sabah, genç bir Norveçli, elindeki Hamsun kitabını yazarın evinin önüne bırakıp uzaklaşır. Bir süre sonra biri daha kitap bırakır aynı yere. Sonra biri daha, biri daha, biri daha…Oslolular ellerindeki Hamsun kitaplarını yığarlar yazarın kapısının önüne. Ne bir arbede yaşanır, ne de kötü bir laf edilir. Kırgın Norveçliler kitapları sessizce bırakıp giderler. Adeta kendi kitaplarından bir dağ oluşur Hamsun’un bahçesinde.”


Bir yazar için çok ağır bir tepki olsa gerek...


Not: Kitabın Behçet Necatigil'in çevirisinden okumanızı öneririm.


Kaynakça:

Hamsun, K. (2005). Açlık. İstanbul: Akvaryum Yayınevi.

コメント

5つ星のうち0と評価されています。
まだ評価がありません

評価を追加

Yeniliklerden Haberdar Olun!

Teşekkür Ederiz!

Tüm Hakları Saklıdır © 2021 | HİLAL TAŞCI. İzinsiz paylaşmayınız. 

  • Beyaz Instagram Simge
  • X
  • Beyaz LinkedIn Simge
bottom of page